Travma ve stres ile ilişkili bozukluklar, tanı ölçütü olarak travmatik veya stresli bir olaya maruz kalmanın açıkça belirtildiği bozuklukları kapsar. Bu bozukluklar arasında reaktif bağlanma bozukluğu, sınırsız sosyal katılım bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), akut stres bozukluğu, uyum bozuklukları ve uzamış yas bozukluğu bulunur.
Bu bölümün (diğer ruhsal bozukluklar arasındaki) konumu, bu tanılar ile anksiyete bozuklukları, obsesif-kompulsif ve ilişkili bozukluklar ve disosiyatif bozukluklar gibi komşu bölümlerdeki bozukluklar arasındaki yakın ilişkiyi yansıtmaktadır.
Travmatik veya stresli bir olaya maruz kalmanın ardından yaşanan psikolojik sıkıntı oldukça değişkendir. Bazı durumlarda belirtiler, anksiyete veya korku temelli bir çerçevede kolayca anlaşılabilir. Bununla birlikte, travmatik veya stresli bir olaya maruz kalmış birçok bireyin, anksiyete veya korku temelli belirtilerden ziyade, daha belirgin olarak şu klinik özellikleri sergilediği açıktır:
- Anhedonik (zevk alamama) ve disforik (huzursuz, mutsuz hissetme) belirtiler
- Dışa dönük öfkeli ve saldırgan belirtiler
- Disosiyatif (çözülme) belirtiler
Yıkıcı veya olumsuz olaylara maruz kalmanın ardından ortaya çıkan bu değişken klinik sıkıntı tabloları nedeniyle, söz konusu bozukluklar “travma ve stresörle ilişkili bozukluklar” adı altında ayrı bir kategoride toplanmıştır. Ayrıca, klinik tablonun, (anksiyete veya korku temelli belirtilerle birlikte veya bunlar olmaksızın) yukarıdaki belirtilerin bir bileşimini içermesi de nadir değildir. Böylesine karmaşık bir tablo, uyum bozukluklarında da uzun zamandır bilinmektedir.
Sosyal ihmal, yani çocukluk döneminde yeterli bakımın sağlanmaması, hem reaktif bağlanma bozukluğu hem de sınırsız sosyal katılım bozukluğu için bir tanı gerekliliğidir. Bu iki bozukluk ortak bir nedeni paylaşsa da, ilki (reaktif bağlanma bozukluğu) depresif belirtiler ve içe çekilmiş davranışlarla kendini gösteren bir içselleştirme bozukluğudur. İkincisi (sınırsız sosyal katılım bozukluğu) ise engellerin kalkması (disinhibisyon) ve dışsallaştırma davranışlarıyla dikkat çeker.
Son olarak, sevilen birinin ölümünden sonra keder, çaresizlik ve genel bir keyifsizliğin normal yas sürecinin bir parçası olabilmesine karşın, bu tür duyguların ifadesinin bazen süre ve/veya yoğunluk bakımından anormal derecede aşırı olduğu uzun zamandır kabul edilmektedir. Uzamış yas bozukluğu tanısı, bu klinik ihtiyacı karşılamak üzere bu bölüme dahil edilmiştir.
